27 Aralık 2012 Perşembe


düştüğümde dizim kanıyordu. kalktım dizimdeki tozu püfledim. başımı kaldırdım, onu görmedim. kimseyi görmedim. olanlar içinde geriye kalan olmadı. ben böyle düşündüm. bana böyle geldi. olumsuzlar üst üste yığıldı, sonra kendime zarar verdim. eğlendiğimi düşünürken de, gerçekten zarar verirken de. reddettim. kabul edildiğim işleri. girip devam edebileceğim ofisleri. bir gördükten sonra arada bir görüşebileceğim insanları. bir hareketleri beni kırdı mı, ya orada biter ya da beklerim biraz daha. bir tane daha mı? belki patlarım belki beklerim yine. bir tane daha: hayır, bu insan bana göre değildir. ben de ona göre değilimdir. onu ve kendini olduğu gibi kabul et ve arada bir görüş, olsun bitsin. olmaz. o an, tüm varlığınla ve yokluğunla olmaz derim. olmaz da. olamaz. bu olamamayı yaratan içim, içini yer durur. sürekli. bisiklete binemez bir türlü. düşer, dizlerini şişirir. rüzgarı yüzünde hissedemez, bisiklete binenin hissedeceği gibi. büyük bir eksikliktir bu. az buz değil. neden o bisiklete binemiyordur bir türlü? en küçüklüğünden beri kafasını yiyip bitiren bir iri olma, büyük popolu olma halinden sanki. belki böyle, ya da bir yaştan sonra kesin böyle. kesin yok. kesin ne ki. çizilen sınırı çizen belli değil. bağırmayacaksın. hep sakin olacaksın. sakin ve politik. gerilmeyeceksin, germeyeceksin. avazın çıktığı kadar bağırmayacaksın. kalp kaslarını hissedene kadar delirmeyeceksin. bunu yap ve yalnız kalırsın. kalırsın, biliyorum. çünkü kimse bağırmıyor. herkes gülümsüyor ve uzaklaşıyor. herkes çok yakın yakın ve çok uzak. sınır çizilmiş. sınırı geç, cezalısın. "bağırma bana, bana bağıramazsın." kapıları vurma, kafanı kapının kenarına vurup yarmayı isteme, duvarları yumruklama.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder