22 Ocak 2010 Cuma

iki nokta üst üste'ye varış

onun içini görmek istedim. kalbinin ne zaman, ne hızda attığını hissetmek. biliyorum ki, kendisinin bir parçasını göstermeyi tercih etti genelde. "gitsin başımdan ya" dedirtecek bir parça. gittiyse de geri geldi bir şekilde. sevgili değil, arkadaş da değil tam olarak. ama beynimde güzel hareketlenmelere sebep olabileceğini bildiğim bir ruh. herhangi bir sıfat koymak istemiyorum 'ruh'unun önüne, çünkü hala çok az tanıyorum onu. 'hala' da demeyeceğim; çünkü çok tanısam da, onu tanıtıcı bir slogan bulmak değil amacım. sadece bir güzellik olarak görmek istiyorum. umudum her zaman var, çünkü denemeye devam ediyorum. o beni kırmıştı, belki hala da kırıyor arada sırada ve devamında ben de onu, istemeden de olsa. ama anlıyorum onu. çok iyi anladığım için kızıyorum da. kızmak yanlış. seçenekleri görmek güzel. onda bir şey var, bundan eminim. birçok insanı bıraktım, gittiler. onu bırakmak istemiyorum. bir yerlerde; dinlediklerimizde gördüklerimizde teğet geçmelerimiz hoşuma gidiyor. belli sınırlarda. birimiz çizemediğinde diğerinin belirlediği sınırlarda. bu bir sabır testi. doğru şıklar ve sonuç: birbirini anlamak. iki nokta üst üste iyidir. hazırlıklar tamamlanmıştır, son bir cümle yoldadır. iç açıcı kelimeler bütünü. umarım.

yabani

doğru olan bu sanırım. doğuştan beri. dolaysız bir şekilde.

17 Ocak 2010 Pazar


MIA
I wanna dance.

VINCENT
I'm not much of a dancer.

MIA
Now I'm the one gettin' gyped. I
do believe Marsellus told you to
take me out and do whatever I
wanted. Well, now I want to dance.

So, they danced....

transform

"We were saying how very important it is to bring about, in the human mind, the radical revolution. The crisis is a crisis in consciousness, the crisis that cannot anymore accept the old norms, the old patterns, the ancient traditions and considering what the world is now, with all the misery, conflict, destructive brutality, aggression and so on. Man is still as he was, is still brutal, violent, aggressive, acquisitive, competitive and... he has built a society along these lines.

What we are trying in all these discussions and talks here, is to see if we cannot radically bring about a transformation of the mind. *Not accept things as they are* - but to understand it, to go into it, examine it, give your heart and your mind with every thing that you have to find out. A way of living differently. But that depends on you and not somebody else. Because in this there is no teacher, no pupil. There's no leader, there is no guru, there's no master, no savior. You yourself are the teacher, and the pupil, you're the master, you're the guru, you are the leader, you are everything! And, to understand is to transform what is."

Jiddu Krishnamurti

16 Ocak 2010 Cumartesi

yazımı tamamladım. kağıdı katladım. bir, iki. zarfa koydum. fışşş. hiç el değmemiş, ilk defa kullanılan kağıdın sesi. mühürlemeye değer güzellikte. mühür yok. gelecek sefer olur diyorum. zarf masada. bana bakıyor. mühürle iki göz yapmalıyım zarfa, ki tamamen görebilsin beni. bunu yapıcam. sonra devam ederim.

ne o, kıskandın mı..

"şimdi olsa yapıştırırdım" diyor. şaşkın ama gülümsemeye çalışır şekilde bakıyorum. bir şey diyorum. "ne o, kıskandın mı?" diyor. ne o, kıskandım mı. bu insana denecek laf varsa, bilmek isterim. bir dil kayması diyebilirim bu konuşmaya. bilinçaltını istemeden de olsa açığa çıkardı. belki, benim samimiyetime güvendi. bunları düşünmedim değil. sakin ol ve kafanda tart. olasılıkları gözden geçir. tek taraflı bakmamaya çalış. denedim. hata etmişim. böyle bir laf duydun mu kaçacaksın. vınnnn!

15 Ocak 2010 Cuma

Oops. Video not available

seni seviyorum dedi kız. seni seviyorum, seni seviyorum. beni kurtarır mısın? salakça. yok böyle bir şey. masal ya da neyse işte. bu genelde berbat bir yer olma özelliğini elinden kaçırmayan dünyada yaşıyor olmamız mucize.

bir şeyler..

iyi olmalı. iyi olsun. pamuk helva, dönme dolap, kahkahalar, bir de atlı karınca. atlı karıncaya binmedim hiç. yarın binicem. alnıma iyi geldi bu. kesinlikle.

kimse

kimse kimse. çok olmuş.

14 Ocak 2010 Perşembe

holde

kimseye tamamen önem veremeyeceğimizi bildiğimiz bir yerdeyiz. hol gibi bir geçiş bölgesi. ya da mutfağın, oradan çıktın mı kafa karıştırıcı olabilecek rahatlığında. bacaklarımızı uzatıp bir nefes almamız ne kadar sürebilir peki.. sabrımız yok.

pozitife gidiş yok diyemem

kimse umduğumuz gibi değil. kendimiz bile umduğumuz gibi değilken; sınırlarımızın, derimizin dışından bir varlık nasıl öyle olabilir ki.. ummak kötü. bazen. ve ben çok duygusalım yine. gülmeliyim. dudaklarımı kıvırttım biraz. bir yana büküş, diğer yana da. çok kötü değil. bu hep böyle mi sürecek?

13 Ocak 2010 Çarşamba

sonuç

"durumun çok kötü değil.. ama iyi de sayılmaz. aa, unutmadan söyliyim.. bir de manyak bişeysin"

12 Ocak 2010 Salı



"Es ist immer etwas Wahnsinn in der Liebe. Es ist aber immer auch etwas Vernunft im Wahnsinn." N.


ya da aşkta biraz kaçıklık var,ama kaçıklıkta da her zaman bir sebep vardır.

aşk, kaçıklık, kaçıklıktaki sebep. bunları görmemiz mümkün mü? hissetmek, düşünmek değil. görmek. aşkı gördük diyelim. karşımızda parıldıyor. her türlü renk, ışıltı onunla. onu yalnız bırakamazlar, çünkü onsuz renk ve ışıltı da olmaz. gözlerimiz kamaşıyor. aşkı görenin gözleri kamaşıyor. çekici olduğu kadar tehlikeli bir ışık topu. çok kafa uçurucu bir tanım oldu.

kaçıklık lazım. o ışık topunu alıp elde hoplatıp zıplatmak. üstüne bir de yakan top oynamak. yakar mı yakmaz mı diye denemek. belki evet, belki hayır.


"veeee deneyin bu köşesindeee, 1073 nolu deneğimiz. kendine güvenen, iyi eğitimli, dışarı çıkmayı ve eğlenmeyi seven, az biraz egzantriklik tuzu yemiş* bin yetmişşş üüüüçççç.. ve diğer köşede 2146*** nolu denek. içe kapanık, insanlardan pek de hoşlanmayan, zekası içini yemiş bitirmiş** iki biiiinnn kırrrk altııııı!"

ringin ortasında da yakan top. bu bir görme yarışı. duruma göre görmeme. işaret verildi. denekler yerlerini aldı. 1073 topa yaklaştı, elini uzattı. tuttu mu? evet tuttu. peki ne kadar sürdürebilecek bunu? yüzünde ekşimsi bir ifade var. yoksa acı mı.. daha fazla dayanamayacak gibi gözüküyor.

2146 ise hala başladığı noktada. sanki topa yaklaşmak bile istemiyor. ama bir saniye.. 1073 topu bırakmak zorunda kalırken, top 2146'ya yaklaşıyor. yanlış duymadınız. 2146 topa değil, top ona yaklaşıyor. ve elinde. 2146 hiçbir hareket yapmadan aşkı elinde tutuyor. inanılmaz bir şey bu. tüm kurallar tersine mi dönüyor yoksa?!! olabilir mi bu gerçekten..


hangisi kaçık, hangisi sebepli kaçık. ama her kaçıklıkta her zaman bir sebep varsa 1073 de sebepli demektir. 2146 daha bir sebepli kaçıklardan mı yoksa. bildiği şey ne? gördüğü şey ne?

bilmek isterdim.


Dipnot benzeri yıldızcıklar ---------
* - 1073'ün tanımı rast gele bir tanım. sonuçla hiçbir ilgisi yok.
** - 2146'nın tanımı rast gele bir tanım. sonuçla hiçbir ilgisi yok.
*** - 2146'nın seçimi aklıma gelen rakamlar sadece. o an yazarken. hiçbir anlamı olmamalıydı bu rakamların. içimden 2146 geçti ama ilk olarak 2156 yazdım. "yok" dedim sonra, "2146 daha iyi sanki". 2156'daki 5'i 4 yaptım, sonra bir daha 5. sanki oraya yazdığım kalmalıydı, hani testlerde yanıtını tam olarak bilmediğin sorunun doğru cevabı aklına ilk gelendir tarzı bir inanışla mı ne.. ama yine 4'e çevirdim. sonra gözüm 1073'e gitti. bir tuhaflık var burada. nasıl ya?!! evet. 1073, 2146'nın tam yarısı. tamı tamına.

11 Ocak 2010 Pazartesi

kaçan kovalanır


fareysem, o tilkiye hiç yakalanmamam daha mantıklı değil mi?
tilkiysem, fareyi yakaladığım an ön ayaklarımdan kurtulması olası değil mi?


tilki fareyi yemek istiyor. ilk tahmin bu olur. ama daha çok oynamak istiyor gibi gözüküyor sanki. "gel buraya şirin fareee!". acaba??


her can sıkıldığında canı daha çok sıkabilecek seyler yapmamalıyız, bir çin atasözü

"Aşkın o büyük, mavi ve mutlu sularında yüzmeyi kim istemez? Kim mutluluğu aramaktan vazgeçer? Hepimiz aynı şeyin derdindeyiz, sevginin! Bulmak için çıktığımız yollardan, elimiz boş dönmemek için, farkında olmadan kendimize tuzaklar kuruyoruz. Yarattığımız imajlara aşık olup, kurguladığımız ilişkilerin içine batıyoruz. Kendimizle yüzleşmek zorunluluğu, işte tam bu noktada başlıyor. Gerekirse uzun bir süre, yalnız kalmayı göze alarak, yaşadıklarını gözden geçirmeli insan. Şöyle enine boyuna düşünmeli ve doğru sonuçları elde etmeli. Zaten bir müddet kimseyle ilişki yaşamamak da iyidir. Toprağı bile nadasa bırakırlar, değil mi?"

10 Ocak 2010 Pazar

bu sondu.

We get some rules to follow
That and this
These and those
No one knows

We get these pills to swallow
How they stick
In your throat
Taste like gold

Oh, what you do to me
No one knows

And I realize you're mine
Indeed a fool am I
And I realize you're mine
Indeed a fool am I
Ahh

I journey through the desert
Of the mind
With no hope
I follow

I drift along the ocean
Dead lifeboats
in the sun
they come undone

Pleasently caving in
I come undone

And I realize you're mine
Indeed a fool am I
And I realize you're mine
Indeed a fool am I
Ahhh

Heaven smiles above me
What a gift here below
But no one knows

The Gift that you give to me
No one knows
Helezonik rüyalar.

uzun zamandır seyrettiğim en iyi film. ne vardı mesela? inglourious basterds. aynı etkiyi bırakmadı. avatar. bir etki bıraktığı kesin. insanı manik yapıcı bir etki. bunu yaşadım. filmi seyrettiğim gece hiç uyuyamadım. kafam renkler, tasarımlar üşüştü yattığımda. yani sabah 5te. o zaman kadar iki bölüm mü ne dexter seyretmemin de etkisi olmuştur bunda sanırım.

up in the air. gerçekten iyi. bu gece seyrettim. george clooney, daha bir törpülemiş kendini sanki. yüz aynı yüz. belki biraz daha yaşlı ama aynı hoşlukta. mimikler bir "o brother where art thou?" veya catherine zeta jones'la kötülük yarıştırdıkları, adından da belli, "intolerable cruelty" gibi değil. yumuşamış. bingham'ın işten kovulanlara "yumuşak" yaklaşımı, uçuş pistine süzülerek bir iniş yapma şansı veriyor. ilk görüntü bu. "ne pis adam bu yaa?!!" diyor şaşırıyoruz. ama "yok, burdan çıkar bir bit yeniği" demeden de edemiyoruz. kötü olmak için çok temiz suratlı bu adam. belki bir kadın avcısıdır, ki durum bunu gösteriyor. ama kötü mü? hayır değil.

devamı gelecek. biraz sıkıldım.

9 Ocak 2010 Cumartesi



bir işaret beklediğim kesinleşti. kendi kontrolüm dışında bir hareket. kontrol etmeyi bile unutturacak bir şey. bekliyorum.

dolu

kimse yok. ne kadar kötü bir şey bu.
birini sevmek iyi olmuyor.

lacivert

herşey çok çabuk başlıyor ve çok çabuk bitiyor. bitmeyi durduramıyorum, buna gücüm yok sanki. bu bir şanssızlık mı? ama şanssızlığı da yaratan benim, bunun farkındayım. gereğinden fazla farkında olmak iyi değil gerçekten de. yaşayacağına farkında olmakla geçiriyorsun tüm zamanı. yaşamak istemediğimi de sanmıyorum ya.. deniyorum ama hep bir engel çıkıyor sanki. ben miyim bu engeli yaratan, yoksa engelin ta kendisi miyim? "soru işaretiyle biten cümleler kurmaktan olabildiğince kaçının". bir okulda, bir bölümde bir hocanın söylediği bir cümleye benziyor bu. ve ben, çocukluğumdan beri ya da yazı yazmaktan hoşlanmaya başladığım yaşımdan beri, cümlelerimin sonuna soru işaretleri koyarım. cümleler ve soru işaretleri. bu mu olmalı başlığım? çok göze sokmaca olur bence. burada geçmesi yeter de artar. yeni paragrafa geçmeliyim gibi bir his var içimde. geçecek miyim? sorulu cümleleri bırakacak mıyım? yeni paragrafa geçmedim hala değil mi? olmuyor. hala buradayım. tamam. yeni paragraf yok. devam. en son bir şey başlamış gibi olmuştu. mış'lar, muş'lar. geçmiş zamanda sıkışıp kalma durumu. tanımlamaya da bayılırım işte. "geçmiş zamanda sıkışıp kalma durumu". ah, bir de kendini tekrarlama hali. ""geçmiş zamanda sıkışıp kalma durumu"". tamam, devam ediyorum. başlamış gibi oldu. başlangıçları çok seviyorum zaten. birbirini yeni tanıma, ilk buluşmadaki "aa sen de mi biliyorsun o grubu?", heyecanla yapılan "evet, evet! ben de onu okuduğumda o yaşlardaydım". mesela, pal sokağı çocukları. nemeçek. ilk tanışma anı, sonrasında yapılan ilk konuşmalar. birbirini anlamaya çalışmak, merak, gizli bir gülümseme hali. hep böyle gitse. çok kısa sürede çok şey öğreniyoruz. sihir uçuyor, gidip elektrik tellerine konuyor ve pufff! bu kadar basit olamaz ama. nedir bu hale getiren? hayaletlerimiz. üstümüzden atamadığımız kedi tüyü gibi. o tüylerin üstüne yapıştığı alet gerekli olur birden. adı neyse. hangi markete gidip bakmalı, en yakın pet dükkanı nerede ki? soruların sonu gelmiyor. bu sadece benim elimde. cevapları arttırmak. tam oluyor derken olmuyor bir şekilde. kırmızı ışık yanıyor. dikkat dikkat!