27 Aralık 2012 Perşembe


Çocukluğumun evinden yola çıkıyorum. Sokaklar, yokuşlar, bir yorgancı; her şeyin ortasında, tüm renkleri gözlerimizde. İki sıra arkasında bir oyuncakçı. Beş yaş doğum gününde anneye “bana bunu alın” dediğim önü kırmızı arkası siyah bir elektro gitar. Gerçeğinin tıpatıp bir minyatür versiyonu. 

Kar yağmış ara sokaklarında, Levent’i daha da çok seven bir aile. Kadın, adam, kız çocuğu, erkek çocuğu. Şimdi kokusu burnuma gelecek gibi olan lacivert paltom; büyük olasılıkla kırmızı-beyaz çizgili, el örmesi şapkam, ucunda kocaman ponponuyla. Nasılım? Ne hissediyorum? Mutlu muyum? Farkında mıyım? Sadece kar mı var, sadece biz mi varız? Eve dönünce erken yatacak olmanın stresi dolaşıyor mu kafa hizamda? Bulutlar mı çöküyor, yoksa dağılıyor mu başka bulutlar, bu hizaya ve bu hizadan? 


düştüğümde dizim kanıyordu. kalktım dizimdeki tozu püfledim. başımı kaldırdım, onu görmedim. kimseyi görmedim. olanlar içinde geriye kalan olmadı. ben böyle düşündüm. bana böyle geldi. olumsuzlar üst üste yığıldı, sonra kendime zarar verdim. eğlendiğimi düşünürken de, gerçekten zarar verirken de. reddettim. kabul edildiğim işleri. girip devam edebileceğim ofisleri. bir gördükten sonra arada bir görüşebileceğim insanları. bir hareketleri beni kırdı mı, ya orada biter ya da beklerim biraz daha. bir tane daha mı? belki patlarım belki beklerim yine. bir tane daha: hayır, bu insan bana göre değildir. ben de ona göre değilimdir. onu ve kendini olduğu gibi kabul et ve arada bir görüş, olsun bitsin. olmaz. o an, tüm varlığınla ve yokluğunla olmaz derim. olmaz da. olamaz. bu olamamayı yaratan içim, içini yer durur. sürekli. bisiklete binemez bir türlü. düşer, dizlerini şişirir. rüzgarı yüzünde hissedemez, bisiklete binenin hissedeceği gibi. büyük bir eksikliktir bu. az buz değil. neden o bisiklete binemiyordur bir türlü? en küçüklüğünden beri kafasını yiyip bitiren bir iri olma, büyük popolu olma halinden sanki. belki böyle, ya da bir yaştan sonra kesin böyle. kesin yok. kesin ne ki. çizilen sınırı çizen belli değil. bağırmayacaksın. hep sakin olacaksın. sakin ve politik. gerilmeyeceksin, germeyeceksin. avazın çıktığı kadar bağırmayacaksın. kalp kaslarını hissedene kadar delirmeyeceksin. bunu yap ve yalnız kalırsın. kalırsın, biliyorum. çünkü kimse bağırmıyor. herkes gülümsüyor ve uzaklaşıyor. herkes çok yakın yakın ve çok uzak. sınır çizilmiş. sınırı geç, cezalısın. "bağırma bana, bana bağıramazsın." kapıları vurma, kafanı kapının kenarına vurup yarmayı isteme, duvarları yumruklama.



10 Aralık 2012 Pazartesi

kedinin kuyruğunun yere düşürdüğü kağıtlar gibiyim. rasgele uçukkaçık.

baryazışmaları:1


tüm sinirlerin lekesi kalmıyor mu bende? kalıyor. ne kötü. ya da ben. "daha esprili bir çocuk olmanı isterdim" diyen annem. şimdi de bunu takıyorum aklıma. aslında yaşanmayanlar, suçlu olan.
ilk başta kız zannettiğim bir erkek. kız zannettiğim erkekler ya da erkek zannettiğim kızlar mı olmak istiyorum? ilk varsayım daha doğru. belki?
sonunda, yazan elimin işaret parmağını parantez haline getirmeden yazıyorum. geçen gün rusça'da keşfettim. devam ediyorum. el yazım yan yan ilerliyor. baş parmağımda güç. ama kırışıklık yok.
teachers'da oturuyorum. içeride kapıya en yakın olan küçük masada. birden bakacağım ve birkaç hafta geçmiş olacak ya. sıçayım!
iki haftada, 3. kırmızı ojem. vay! şaşırtıcı!! hatta üç ünlem.
uzun zamandır ilk 50'lik fıçı biralarım. 2.sindeyim. sayımı yapılacak bir şey değil ama, işte adımlarımı sayıyorum. normale dönüş. bir şekilde. "her sene yazın bir şey yapıcam" diyor arka masadaki. ne yapacak, ben ne yapacağım? yaz ya da kış.
aradan kurtardığım bademler, biraz da fındıklar. bu parça ne? ıslık, bas, klavye. şimdi gitar. 70lerin sonu, 80lerin başı gibi. ya da sadece 70ler.
bu tarafa taşınmalıyım bence. değişiklikten korkma, hadi be yavrum! (yavrum?!?? komedi.)
6'da oturdum, kalkmadım kalkmadım mı diycem acaba? kırmızı ojelerim var iyi ki. seviyorum onları. devam et, sktir et geri kalanı diyorlar. bir gün... haha, "bir gün...". drama. kraliçe. farkında olmayan kraliçe. sevgilim benim!
doğalgazda olduğu gibi uyuşuyor yüzüm. 1-2 hafta sonra, 2 sene önce.
yanımdan geçip sigara içmeye çıkan kızın parfüm kokusu. bir sinema salonundaki daha ağır bir parfüm kokusunu anımsatıyor. asıl olan, o parfüme iyice dikkatimi çeken kişi: yanımda oturan. iki sene önce ekim'i. hepsi oldu bitti geçti ya, bir garip. "she was an all american" mı diyor şu an david bowie? "all nite!" young american. anladı sonunda bu koca kız çocuğu.
kırmızı ojelerimi seviyorum. el yazım yan yan kayıp gidiyor. ben özelim, ben bilenim, ben ulaşan olacağım.
yaşa(sın) david bowie var bir ruh bağımız ama anca ikimiz de ölünce anlayacağız bu bağı. sanırım.
chris rea mı bu? abiciğim, seni seviyorum. lookin' for the summer. profilo sineması.
geçen zaman. boş. dolu. bitkin. kısa kısa mutluluk taklitçisi. nasıl bir gitar bu, rea! seni de seviyorum! (rea)
"wicked game" çalsa, yeridir. yok, değil. ama çalarsa yazıcam.
daha çok erken. 8 bile değil. dışarıda dumanı sağa yukarı üfleyen bir kız. klişeleri kovalıyorum. kovalarken, içlerinde boğuldum kaldım. iyi değil. yakala.
bütün yazdıklarımı boşa yazmışım sanki. yazmış gibi hissediyorum. dışarıdan 85'im ama belki bir 65 gibi hissediyorum. beğenen olur mu beni böyle?
33'lük her zaman daha güzel, 50'liğin yanında. beynim ---> kaç dakika geçmiş. "beynim" demiş kalmışım. [yanında bir çöp adam çizimi, eddie yazmışım yanına, anlayan anlar]
welcome to the jungle ---> benden nostaljiği var mı buralarda?!??
"oldum mu yoksa?" (noktalı o ve u)
"el yapımı defterler"
[zaman geçiyor] "kendinize iyi davranın. boşaltın kafanızı" diyor biri yanımdan geçerken.

becerememe hissi. uyurken:uyanırken:esnerken:iç geçirirken:tuvalette:çay suyu kaynatırken:ojeleri çıkarırken:ojeleri sürerken:gözlerimi ne zamandır kırptım mı diye geçirirken kafamdan:yine dik oturmuyorum derken:dik oturup da bu da bozulmaz ki ama derken:su pat diye atarken/kettle sesi:dudaklarımı çok mu büzüyorum acaba:ekrana çok yakın mı oturuyorum yoksa:ev değiştirmeliyim neden yap[a]mıyorum:en yakın olacağını düşündüklerin bile uzakken:evler değil kişiler. evler değil kişiler. becerememe hissi.