15 Ağustos 2013 Perşembe

kendi ülkelerimizde yapayalnızız
kulağından girip sana bir şey söylesem
uçuculuğuyla seni çarpıp, geriye yine sen'i bırakacağını biliyorum

kısa zamanlarda savaşlar kazanılmış
kısacık anlarda bebeklere sebep olunmuş
daha da kısalarında aşık olunmuş

sana o akşam aşık oldum, mu
'neden' diye sordu bir dış ses diyelim
yanındaydım. sağ omzum sol omzunda
dog day dedin bana
içim güldü
senin içinle birleşti
elim kalktı havaya, hayalimde
senin elini tuttu
göz bebeğim ışığı gördü küçücük oldu
ışık sen'sin gibi geldi, sevgili manyak

bulamıyorum
bulamıyoruz bunları
çok kolay

zor bu
sen ne dersen de
ne düşünürsen düşün
hepsini anladım, anlamadım sanma
demediğini de gördüm

ama asıl kendimi gördüm tekrardan.





4 Temmuz 2013 Perşembe

"you should know by now, i'm not the boy for you"

olmaz dediğim şeyler oluyor ama
olmayacak bir şekilde, boşluğu doldurmadan.
toz tanelerinin kapladığı alan büyüyor
yanmış bir pembelik yerine kuru bir grinin içindeyim
buradayım diye kendini göstereni ben görüyorum aslında,
bir isteksizlikten bir frankenştayn yaratıyorum.
onun haberi bile yokken, sadece uyuyup dururken
bencilliğimle sarıyorum soluduğu havayı,
defalarca vazgeçmek istediğim kendi nefesimle.
bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum
bir işe yaramayacağını anlamış olsam da
beni görmediğini bile bile, d.e.v.a.m diyorum
deva'm olsun diye demirlerine dayandığım o ankara balkonundaki gibi
içerisi karanlıktı, alaca.
yaşım küçüktü, on beş.
çok yalnızdım, yanımdakilere rağmen.
bahçede kaybolsaydım ve dönmeseydim
ama ölmeseydim de.
yıllar geçecek geçecek ve ben hala yalnız olacaksaydım
-ki oldum da-
kahverenginin şehrinde bir bitkinin yaprağına
ya da o yaprağa süzülen ışıkta kaybolan bir zerreye dönüşmem
şaşırtıcı sayılmamalıydı.
şaşırtmayı en az birini sevdiğim kadar seviyor olmamdan yola çıkılır
e-5te camdan çıkarılır eller; sağ pencereden sağ, soldan sol
bendeki uçarılık uçmaz gitmez aşık olduklarımdan
her seferinde, birbirinden zor görevler beni karşılar
asfaltın kirli.beyaz çizgileri kesik kesik
cesaretim kopuk kopuk, güvenim ne var ne yok
bir şey uyuyor, diğer şey uyanıyor, en başkası ipi geriyor
hepsi aynı anda oldu mu, ne yaparsam yapayım
tutturamıyorum tarifi, altı yanıyor kekin
bir baktım, yol bitti.
bitmeyecek demiştim de bitiyor işte.
her seferinde tekrar.tekrar o yolu kesen çizgide takılıp kalıyorum
kalıyorum.

"you should know by now, i'm not the boy for you"
.komik.

18 Haziran 2013 Salı

27 Mayıs 2013 Pazartesi

.olmaz-da-hadi-olur-diyelim.

daha aydınlık şeyler yazmalıyım. -malı mıyım, istiyor muyum? istemem gerekiyor. gereke gereke gerçekten ister miyim, bilmiyorum. bilmem de gerekir. gerekenlerin olmadığı bir gündüz-gece-gündüz-gece döngüsünde, tek mutluluk veren akşamın çöküşü ve camdan gelen esintinin eşliğinde uyumak uyumaksa eğer; daha ışıltılı anlara ulaşmak, olmaz-da-hadi-olur-diyelim kategorisine girer de başka bir yer bulamaz kendine. sanki. tabi "olmaz da hadi olur diyelim" dedikçe dedikçe, bir ayak bataklıkta diğeri kurtulmaya çalışırken, bir korkuluk olarak takılır kalırım. daha aydınlık tanımlamasını kullandıktan yedi cümle sonra bataklığa girip saplandım mı!

şu tek bacağımı, şu pek bi' sıcak havaya çıkartayım, parmak uçlarında kendini belli etmeden yürüyen pembe panter gibi. ironi burada. pembe panter parmak uçlarında yürür ama kendini belli etmekten de geri kalmaz.

pembe panter ol.

[bir şeyi özellikle aradın mı bulamazsın ya... pembe panter'in beynime kazınmış imajları arasında açık ara en önde olan halinin resmini bir türlü bulamadım! google kaç gündür bir garip açılmıyor. diğer arama sayfaları da bir işe yaramıyor. o zaman pembe panter olmayayım kendim olayım, n'apayım...]



6 Mayıs 2013 Pazartesi


saçlarım ıslak. ellerim nemli. normalde böyle değildirler. kuruluklarından dolayı severim onları. bir tırnağım kırılmış. kırılmasa olmaz. kahve bardağım boş. içinde bir kaşık ve iki kaşıkla. biri metal, biri plastik. çaprazlama üst üste oturuyorlar bardağın içinde.
yıllardır ilk defa, demin, duvarıma bir poster astım. kim. cobain. mükemmel. geceden beri mükemmel kelimesini sık sık kullanır oldum. mükemmmelliği fark etmek için eşiği aşmalısın.

*****


28 Mart 2013 Perşembe

seneler fazla, günler hızlı. çocukluk fotoğraflarım silinmemiş, kulağımdaki müzikler hep taze. renkli camlı bir balkon geliyor aklıma. başlayıp da bitirmediğim bir kitap. o kapalı balkonun odasındaki iki kişilik yatak ve uçuk pembe ahşapları, kısa da olsa evim olmuştu. sürekli dinlediğim bir müzik vardı kulağımda. devam etmediğimin öncesindeki kitap elimdeydi. anne frank'ın hatıra defteri. müzik: pearl jam - ten. oda: anneanne ve çoktan uçmuş gitmiş + bilmeden özlenen bir dedenin yatak odası. yıllar yıllar önce gittikleri ingiltere'den alınan boots yüz krem kutusunun yavruağzı rengi. eski, kapkalın camlı bir kolonya şişesi. yorgan-üstüne-yorgan denkliğin kokusu hala bende. eski dikiş makinesi; körüklülerden. on beş yaşındayım. üstümde çizgili bir boxer, benim olmuş artık. saçlarım arkadan kısa bir at kuyruğu. o sene kilo almışım. normalden beş kilo fazlam var. gündüzleri, annem de yoksa anneannem içeride. buzdolabından bir şeyler almak istiyorum. üstümde bir hırsızlık psikolojisi. bir sefer alıyorum. bir sefer daha. sonra yakalanıyorum. katı bir kural yok ama utanıyorum. ya da kızıyorum, niye gördü ki beni diye. ben neden gittim ki bir daha. keşke aklımda bu olmasaydı. sadece kitap ve müzik yetseydi saatlerce, saatlerce.





bu ev hala rüyalarıma giriyor. bir çeşit oyun bahçesi gibiydi. bir gizemler idaresi.


14 Mart 2013 Perşembe


bir başka bir şey!