29 Kasım 2010 Pazartesi

patlamış bir hayalet dünya


zayıf olmayı seçmek. yazdıklarının anlamını yitirmesi. günlerce yataktan çıkmama isteği. uyanık geçen anlarda, ekranın karşısında boş boş oturmak. sonra aklıma geliyor. ağlıyorum. ağlamaktan yoruluyorum. ağlamayı kesiyorum. uyuyorum. uyum göstermiyorum, sadece uyuyorum. uyanınca daha iyi olma umuduyla. gözlerimi açıyorum, bir rüyadan ya da dolaysız. yüzüm nasıl görünüyor acaba diye düşünüyorum. ağladım, kaşlarımı çatıp gözlerimi kapadım. bu sabah kalktığımdan daha kötüyüm büyük olasılıkla. bir pizza istesem mi. nerede kaybettim kendimi, hangi yaşımda.

üst üste dinlediğim parça: gorefest- revolt. iniş çıkışları kendimi hatırlatıyor. kendini hiç unutmayan biri için fazladan bir yük bu. yükü üstüne alıp, de niro'nun çıktığı gibi bitmeyen bir tepeyi çıkıp çıkıp çıkıp, bittiğini görmek istiyorum. o kadar inançlı değilim ama, sorun bu.

rüyamda "suya dalsana, dalış yapsana" diyordu biri sanki bana. geçenlerde de, çoktan patlamış bir hayalet dünyanın şemasını gördüm. çizeyim bunu bari. bir yandan bonibon yerken.

çizmedim daha.

13 Kasım 2010 Cumartesi

son viyk

viyk viyk viyk!

sızlanma artık ayşe

bu kadar viyk yeter.




11 Kasım 2010 Perşembe


evin koridorunda bir parıltı

öğlen güneşi akşam üstüne düşmeden


atmasyon bir mırıldanma

salına salına yoluna devam eden kedi
ceviz kabuğu rahatlığında iç içelik
başka bir şey yok
şu an.

10 Kasım 2010 Çarşamba












Çıktım çıkmadım.

Lise rüyaları. Yalnızlık hissi. O rüyalarda çok yalnızım. Ben mi hep farklı olduğumu düşündüm yoksa diğerlerine mi başka geldim diye düşünüyorum. Bundan ileri gidemiyorum. Her zaman bir sorun oldu. Bunun izini sürmenin anlamı olmaz, şimdiye ve geleceğe bak deniyor. Ben de diyorum. Ama bir yandan da bilmek istiyorum. Ya da bu bir büyüklük yanılgısı. Herkesten üstün olduğuma inanmam. Öyle değil ki. Belki de öyle. Bu enerjiyi verdim belki de hep. “üstünüm, bana yaklaşamazsınız”. Bilmiyorum. Kafa bulamaç.

Kendine acı çektirme makinesi. Yaftalama kendini. Sıkı laf bu. Yaftalamak. Yapma bunu. Bırak serbest. Her şey kaysın ve olurunu görsün. Üzülme, gözünde büyütme, küçümseme de. Oku, yaz, dinle, git gör, kal, hareket etme, beynini boşalt, güneşe nazır otur. Gül, spor yap, iş güç kovala, hobilerin olsun. Spor yap, spor yap, bir daha spor yap. Kafanı toplamak için uğraş verme, toplanacak kendi kendine zaten. İzin ver buna, yeter. Bahar göğünün mavisine izin ver. Gez, fotoğrafla, yaz, dinle. Bunlar sana tekrar tekrar deneceği gibi, sen de tekrar tekrar yap bunları. Seni sabit tutan neyse, yokmuş gibi davran. Hatta öyle bir şey yok. Varsa da sensin o. Sen, yaşıyorsun. Kalbin atıyor, organların çalışıyor. Lütfen kendine gel. Göğsündeki bu ağırlık azalacak, koşarkenki heyecan alacak yerini. Biliyorum, olacak bu. Olmak zorunda. Yoksa ben bir hiçim.

9 Kasım 2010 Salı

konuşsam ses çıkmayacak sanki. çünkü hiçbir şey sürmüyor. üstümde yatan kedi, sonunda elimi tırmalamaya başlıyor. çalan müzik son saniyelerini yaşıyor, düğmeyi tekrara getirmedikçe. camdan masadan yansımam silinip gidecek birazdan, kalkıp tuvalete gidince. elimdeki sabunun kokusu bana bir an'ı, bir mekanı, bir şeyleri hatırlatıyor. hatırladıklarım çoktan bitmiş gitmiş, ben devam ediyor pozundayım, binlercesinden biri. göğüs kafesimdeki yansımalar üst üste biniyor, beni duyması gereken iyi duymuyor. duyuyor ama gerekli cevabı bilemiyor da diyebilirim.

renkli kare camlarına dikilmiş gözlerim, kapalı bir balkon. elimde henry miller. seksus. babamlar gelecek birazdan, plakası ezberimdeki taunus'un içinde. camdan sarkıp bakıyorum sola, tam düşündüğüm anda burada. 18 yıl önce. ve birkaç ay. bu geçenler geçmişse, daha da geçecekler var. komedi. böyle bir, zamana hapsediliş. hepsini aşmak isterken sıkışıp kalmak. kanla taşınanda, sokaktaki insanda, televizyonda söylenenlerde.

indiğim yokuşta geriye dönüyorum, bakıyorum. kırmızı ev kapamış önünü. birkaç dakika geçti ve görmüyorum. burada ayaktayım. devam edebilirim demek bu. ediyorum. yokuş bitiyor. bitmeseydi keşke. bu yokuşta gidip gelsem, gidip gelsem.

6 Kasım 2010 Cumartesi

02:34
yazdım bunu bir kere
hissizliğimin saati, dakikası oldu bile
kalın sis camı kırıp içeri girecek gibi

ben korkmuyorum, hiçbir şeyden
tüm köşelerden farklı biçimlerde çıkabilirim
kenarlardan taştığımı da görüyor kocaman gözlerim

02:55
komik başka bir anın saati ve dakikası
lacivert bir koltukta, üstümde bir pikeyleyim
kırığı olan sehpaya eğilmiş ne yapıyorum böyle
bir sekiz dakika daha, 03:03
kes at tüm bu saçmalıkları, devam gereksiz

hiçbir şeyden korkmuyorum demiş miydim

3 Kasım 2010 Çarşamba

normalde
ilk güneşin parladığı penceresinden gelen rüzgarla
her sabah gözlerimi açmayı isteyeceğim
bir yüz olurdu onunki, normalde.

ama hislerim bir şarkıyla koşarken
bir bakıyorum, şarkı değişmiş
bendeki tek değişim daha yoğuna doğru olurken

diyebileceklerim kendi yığınında çoğalıyor
paylaştıklarımızın üstüne yenileri geldikçe
kısa süreler bunlar, bilmediğimden değil
keşke yetseydi sadece bilmek
bu kadar kolay olsaydı sıyrılıp zıplamak suya

sürekli özgürlük halinde yüzmek, yüzmek

ben balığım bir de