21 Nisan 2011 Perşembe

Ekrana bakmak gözlerimi acıtıyor. Bir şeyleri hatırlamak canımı acıtıyor. Başka bir şeyleri unutmak, bilip de bilmemek gibi. Çalan müzik beynime vurup geri dönüyor, her yerim o parçayla doluyor. Kafamı açıp beyni elime almak, yanlış inşa edilmiş yolları tali yollarla rahatlatmak istiyorum. Tıkanıklığı açmak, trafiği dağıtmak. Trafik polisim olayım. Kendi beynimi en iyi ben tanırım. Doğru mu bu? Çocukken bakkala gidip leblebi tozu alırdım. Çocukken başka ne yapardım? Garip bir çocukluktu benimki. Bence. Az arkadaşlı, az yaramaz. Gereğinden önce ve gereğinden fazla olgun. Arkadaşlar vardı hep, ama bir şekilde hepsinden uzaklaştım. Giden oldu, kalandan ben gittim. Hiçbiriyle dalga geçmedim, salakça şakalar yapmadım. Yazamıyorum bile. Olduğum yerde eriyip gidiyor gibiyim. Öfke var. Sıkıntı var. Dişleri sıkmak var. Sökük olan her şey var. Kırmızının üstüne attığım mavi lekeler kuruyup kalıyor yerlerinde. Yayılmıyorlar. O an oradalar ve sonraki anlarda da sadece orada kalıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder