11 Şubat 2010 Perşembe

Kafamda sonsuz sonsuz renkler dolaşıyor. Bazen birbirinden ayıramadığım ışık kırılmaları, bazen de gözüme yansıyan bütünler halinde. Rüyalarım rengarenk değil. Daha pastel, soluk renkler sanki. Uyanmadan silindikleri için, bir eskitme effekti uygulanmış gibiler belki de. Şu rüya makinesi icad edilse, edildiyse de satışa çıksa. Her şey daha mı karmaşıklaşır ki? Daha, uyanık saatlerimdeki renkleri yaşayamazken, o renkler içinde kaybolup gider miyim?

Renkler yollarına devam ediyor, uzuyor. Her hapşırıkta daha çok uzadıklarını düşünelim. Sadece ben düşünsem de olur. Hapşuuuuu.. Bir mavi mora dönüştü. Hapşuuuuuuu.. Sarıdan bir portakal çıktı. O portakalı soydum baş ucuma koydum. Sabah canlı bir kırmızıyla uyandım. Perdeyi açtım, kaçtı gitti camdaki kırılmadan. Gri duvarlara giremedi, çarpıp öldü. En iyisi yukarı doğru hareket. Beyazsız saf açık bir mavi kabul eder kırmızıyı ve diğer hepsini. Dört duvar ne kadar absorbe edip yok ediyorsa renkleri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder